Okulum Benim
Daha İyi Hizmet İçin Üye olunuz

Join the forum, it's quick and easy

Okulum Benim
Daha İyi Hizmet İçin Üye olunuz
Okulum Benim
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

En son konular
» Anadolu Üniversitesi
Rölativizm (Görecilik) EmptyCuma Kas. 19, 2010 3:10 pm tarafından Admin

» Öneri Ve Görüşleriniz
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 12:48 pm tarafından DARK

» Sofistler
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 12:35 pm tarafından albeni

» TÜRKİYE'NİN BAŞLICA OROJENİK OLAYLARI VE PALEOCOĞRAFİK EVRİMİ
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 12:34 pm tarafından albeni

» Aşkta totalitarizm
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 12:06 pm tarafından DARK

»  Militarizm
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 12:04 pm tarafından DARK

» Akdeniz Üniversitesi
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 11:56 am tarafından DARK

» Adnan Menderes Üniversitesi
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 11:50 am tarafından DARK

» Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 11:50 am tarafından DARK

» üniversite rehberi
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 11:47 am tarafından DARK

» Kiracu Hukuku Tahliye Davaları / Tahliye Davaları Hakkında
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 11:45 am tarafından DARK

» KİRA KONTRATI NASIL OLMALI?
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 11:44 am tarafından DARK

» TAHLİYE DAVALARI
Rölativizm (Görecilik) EmptyC.tesi Ekim 23, 2010 11:41 am tarafından DARK

» Devlet(ler)in koruyucu ve kollayıcı gücü
Rölativizm (Görecilik) EmptyCuma Ekim 22, 2010 7:19 pm tarafından DARK

» Punk İdeolojisi
Rölativizm (Görecilik) EmptyCuma Ekim 22, 2010 7:18 pm tarafından DARK

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Ortaklar
bedava forum

Rölativizm (Görecilik)

Aşağa gitmek

Rölativizm (Görecilik) Empty Rölativizm (Görecilik)

Mesaj tarafından DARK Cuma Ekim 22, 2010 5:56 pm

“...Herkesin kendine ait bir yıldızı var. Herkesin kendine ait bir de inancı. Bense yalnızca tek bir şeye inanıyorum: Çöküşe. Uçuruma doğru giden bir arabadayız ve arabayı çeken atlarsa alabildiğine ürkmüş. Bizler çöküyoruz; hepimiz ölmeliyiz ve böylelikle yeniden doğmak zorundayız da. Büyük dönüm noktası geldi çattı bizler için. Bu her alanda yaşanıyor: Büyük savaş, sanattaki büyük değişim, batı devletlerinin büyük yıkılışı. Köhne Avrupa’da yaşayan bizlere iyi olan, bize özgü olan her şey öldü. O güzelim aklımız çıldırıyor. Paramız kağıt parçası artık. Makinelerimiz ise yalnızca kurşun atmakta. Sanatımız bir intihar. Çöküyoruz dostlar, bu apaçık ortada...”
Herman Hesse’nin ‘Klingsor’un Son yazı’ adlı anlatısının, kendinidışavurumcu (ekspresyonist) olarak tanımlayan kahramanı, 20. yüzyılın başındaki çalkantılı atmosferi böyle değerlendiriyordu. Ortada acıları olan bir kuşak vardı. Bir tepki kuşağıydı bu, bazılarına göre ise bir çığlık. 19. yüzyılın getirdiği düşünsel çekişmeleri göğüslemeye çalışan bu kuşak, diğer yandan 1. Dünya Savaşı ile yüzyüze gelmişti. Yeni İnsan’ın 24. sayısında incelemeye çalıştığımız, 20. yüzyılın başındaki İtalya ve Rusya’nın bulunduğu duruma paralel olarak gelişen bu akım farklı bir coğrafyada, farklı bir radikalleşme içinde, ancak, diğer bölgelerdeki gibi tarihin dayattığı değişimin kaçınılmazlığı ile yeni dünya, yeni toplum ve yeni insan arayışı konusunda ortak bir düşünceye sahipti.
Bu yazımızda Almanya’nın içinde bulunduğu konjonktürel durumu ve yükselen dışavurumcu (Ekspresyonizm) sanat akımını incelemeden önce, 19. yüzyıla ve özellikle modernizm kavramına kaba bir bakış yapmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.
Hugo Von Hofmannsthal 1893’te modernliği şöyle tanımlıyordu; “Günümüzde iki şey modern hissini uyandırıyor: Hayatın çözümlenmesi ve hayattan kaçış... Eski mobilyalar da modern olabilir, şimdiki nevrozlar da... Atomları parçalamak, kozmosla top oynamak bütün bunların hepsi modern olabilir. Modernlik, bir ruh halini, bir iç çekişi, bir tereddütü didiklemek ve güzelliklerin açığa vuruşuna, renklerin uyumuna, benzetmelerin çarpıcılığına, dokundurmaların parlaklığına içgüdüsel olarak, uykudaymışcasına boyun eğmektir.”
Modernizmi, çoğunlukla edebiyatçılar, felsefeciler, iki zıt noktayı birbiri ile yanyana getirme çabası olarak yorumluyorlardı. Örneğin mekanikçilikle, sezgiciliğin veya gelenekçilikle, yenilikçiliğin şemsiyesi olarak görüyorlardı. 19. yüzyıl karşıt inceleme tarzlarının birbiri ile çekişmesinin yaşandığı bir dönemdi. Modernizm, aklı ısrarla bu iki uç arasındaki bir gerilimin oluşmasına doğru hareketlendiriyordu. Bu diyalektik bağı oluşturma çabası, 19. yüzyıl boyunca insanları bir sürü felsefi spekülasyonlara doğru itmişti. Bütün bu çakışmalar hiçbir şekilde doğal bilimin ve bilimsel yöntemin prestijini tehdit edemiyordu. Ancak güncelliği arayanlar, felsefenin olguculuğunun ve edebiyatın doğalcılığının değişmesinin kaçınılmazlığından dem vuruyorlardı. Kimileri için ise felsefi sistemlerin dayandığı düşünsel varsayımların ve zihniyetin dokunulmazlığı geçerliliğini hala sürdürüyordu.
Comte’un doğrudan deneyim verilerine bakması, onun ve yandaşlarının toplumu inceleme uğraşının bilim olması gerekliliğini vurguluyordu. Taine ise soyutu, geneli, sınıflandırılmışı yüceltiyor ve romantizme savaş açıyordu. Bilimin somut ve göz kamaştırıcı başarılarına rağmen, 1882’de kurulan Psişik Araştırmalar Cemiyeti’nin büyük bir ciddiyetle “müphem” diye sınıflandırdığı olaylara gösterilen ilgi, 19. yüzyılın son çeyreğinde dikkati çekecek ölçüde artmıştı. 1875’te Amerikan Teosofi Cemiyeti’nin örgütlenmesi, vurgunun toplumsaldan bireysele kaymasının resmi başlangıcı olmuştur. Olguculuk istatistiklerin etkisi altındayken, tinsel idmanla farklılaşıp insanın parlak geleceğine katkıda bulunacak bir egonun varlığına inanan örgütlenmeler, egonun doğasına duyulan merakı kurumsallaştırmıştı bile.
Diğer yandan Max Stirner anarşizmi ve kişisel özgürlüğü alkışlıyor, bireyin öznelliğini ve yeteneklerini istediği gibi kullanmasını söylüyordu. Paul Bourget “bilimin iflası” sloganını tiz bir sesle tekrarlayarak, “sağ olgucu kanıt” yerini “saf hayalci sezgi”ye bıraksın diye haykırıyordu. İletişim arttıkça ulusal sınırları aşan düşünceler daha çabuk çakışıyorlardı. Avrupa karşıtlıkların, sarsma, devirme ihtiyacının kıtası haline gelmişti. Kültürel hava, en belirgin olarak Almanya’da bir devrimi işaret ediyordu. Sanatçılar ve aydınlar yeni bir dünya isteklerini hissettirmeye başlamışlardı. Tarihsel sıçramanın zamanı gelip çatmıştı artık. Birden Nietzche’nin sesi duyuldu, kahince sezgileri ile tarihin bitişine, uygarlığın kaderine boyun eğmek zorunda olduğuna, bütün değerlerin gözden geçirilmesi gerektiğine dair bağırışları ile ortalığı kasıp kavuruyordu.
19. yüzyılın, insan değerlerinin gerçek koruyucusu birey değil toplumdur söylemiyle ortaya çıkan liberallerin birden bire karşılarında, 1882’de Ibsen’in “Halk Düşmanı” adlı oyunundaki bir karakter olan Dr. Stockmann’ın “Çoğunluk hiçbir zaman haklı değildir, haklı olan benim, ben ve benim gibi bir iki kişi...” demesi ortalığı daha fazla karıştırmıştı. Bu farklılaşmalar, “mutlaklar”a yapılan saldırılar, genel yasalar, doğal bulunan düşüncenin yıkılma aşaması olmuştu. Bilim şiirsel fantazilere teslim olup, bütün alanlarında sezgi ve imgelemin seyircisi haline gelmişti. Bilim artık doğanın karşısında gözlemci konumunda duramıyor, insanla doğanın arasındaki etkileşimin bir parçası olduğu fikriyle yüzyüze geliyordu.
Dışavurumculuk bütün bu felsefi spekülasyonların üstüne doğuyordu. Bu incelememizde üstünde fazla durulmayan dışavurumcu edebiyatı ele almaya çalışacağız. Kendini hep resim alanında duyuran dışavurumculuk, edebiyat alanında dünyaya karşı iki farklı tavır geliştirmiştir. Kaynağını aynı tarihsel süreçten alan bu iki tavır, bir çok dışavurumcu edebiyat eserlerinde yan yana durabilmiştir. Batı kültürünün köklü değişimler geçirmesinin bir sonucu olan bu akımı, eserlerinin çoğunluğunu Almanya’da vermesinden dolayı o coğrafyadaki çalkantılarla birlikte gözden geçireceğiz.

İnsanoğlu Uyanıyor
Lanetlenmiş çağ! Karmakarışık! Şarkısız!
Ve sen, insanoğlu, çekiciliği en zayıf olan,
sergileniyorsun
İşkence veren duman ve deli şimşek
arasında.
Kör olmuş. Bir uşak. Dehşet içinde.
Öfkeden çıldırmış.
Cüzzam ve acı.
Kanlı gözler. Kuduz dişler. Hastalıklar
korosu...
Johannes R. Becher
(“Tanrı Konusunda” Kitabından)
DARK
DARK
Admin
Admin

Cinsiyet : Erkek
Mesaj Sayısı : 204
Rep Puanı : 556
Kayıt tarihi : 19/10/10
Yaş : 27
Nerden : İzmir

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz